ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > 469 Sıra sayılı İslam Ülkeleri Standard’lar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına yapılan konuşma.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

469 Sıra sayılı İslam Ülkeleri Standard’lar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum bu vesile ile hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, geçtiğimiz hafta başta İskenderun olmak üzere hain saldırılar sonucu gencecik yaşlarında hayatını kaybeden, toprağa verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum.

Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum.

Yaralı Mehmetçiklerimize de acil şifalar niyaz ediyorum.

Diğer yandan, Gazze’ye insani yardım için giderken uluslar arası sularda olmasına rağmen hak, hukuk, adalet tanımayan İsrail’in alçakça ve korsanvari bir şekilde vahşice saldırıları neticesinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Ve artık sözün bittiği yerde olduğumuzu bir kez daha altını çizerek hatırlatmak istiyorum.



Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması ve milletimizin haysiyetinin kurtarılması için Hükümetin hamasi konuşma ve gözyaşı edebiyatından vazgeçerek bölücü hainlere ve küstah İsrail’e gereken dersin biran önce verilmesi hususunda gereken bütün yaptırım ve karşılığı acilen vermesi gerektiğini buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli Arkadaşlar, hiç şüphesiz ülkelerin gelişmesi ve buna bağlı olarak vatandaşlarının refah düzeyinin yükselmesi, ülkeyi yönetenlerin en önemli amaçlarından birisidir.

Bugün gelişmiş ve hemen her alanda öne geçmiş ülke ve toplumların en önemli ortak yanları nedir diye baktığımız da, söz konusu toplum ve devletlerin temel insani ve altyapı değerlerinin çok yüksek ölçüde belirli bir standarda ve kaliteye dayandığını görmekteyiz.

Bir ülkenin ve toplumun hemen her alanda belirli kalite ve standartlara ulaşabilmesi ise, o ülkeyi yönetenlerin bu kavram ve değerlerden taviz vermeden toplumun bütününe yönelik olarak tesis edeceği hak, hukuk, refah, istihdam, güvenlik ve diğer pek çok temel konularda atacağı adımlara bağlıdır.

Başka bir ifade ile ülkede yürütme gücünü elinde bulunduranlar her alanda standart ve kaliteli hizmet ve fırsatı toplumun bütün kesimlerine hiçbir ayrım gözetmeden eşit ve adil bir biçimde sağlamak zorundadır.


Sadece kendi aile ve yandaşlarına iktidar gücü ile devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk güçlerini devamlı kendi siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir iktidarın, bu ve benzer uluslar arası standardizasyon ve ölçü anlaşmalarını yapmasının hiçbir manası ve önemi olmayacaktır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Ülkeler arasındaki standardizasyon, belgelendirme ve diğer farklılıkların ticaretin önündeki dolaylı ve teknik engeller teşkil ettiğini bilmekteyiz.

Bu sebeple bu ve benzer anlaşmalarla ülkeler arasındaki bazı temel ölçü ve standartların bir kurum tarafından kontrol ve koordine edilmesinde de dış ticaretimizin gelişmesi açısından büyük yarar görmekteyiz.

Özellikle de, aynı dine mensup olan kardeş ve soydaş ülkelerle kurulması planlanmış olan “İslam Ülkeleri Standard’lar ve Metroloji Enstitüsü” isimli bu kuruluşun dost ve kardeş ülkelerle Türkiye’nin daha etkili ve hacimli ticaret yapabilmesine de önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.
Çünkü 1984 yılından itibaren dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının başkanlığında çalışmalarına başlayan İslam Konferansı Teşkilatı standartlarla ilgili bu çalışmaları ilk defa yaklaşık 26 yıl önce başlatarak bugünkü noktaya ulaştırmıştır.

O yıllarda İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK), ilk toplantısında İslam ülkeleri arasında ticaretin geliştirilmesi, ticarette teknik engellerin kaldırılması amacıyla üye ülkeler için standartların düzenlenip geliştirilmesinin önemini vurgulamış ve bu konuda çalışmaların başlatılmasını uygun görmüştür.
Nitekim 1985’te TSE’nin sekretaryalığında İslam Ülkeleri Standardizasyon Uzmanlar Grubu ile Koordinasyon Komitesi kurulmuş ve bunların çalışması sonucu “İslam Ülkeleri Arasında Standardizasyonunun Önemi” başlıklı bir doküman hazırlanmış ve İSEDAK’ TA onaylanmıştır.
Bu kapsamda 1985’ten 1997’ye gelinceye kadar, Uzmanlar Grubu ile Koordinasyon Komitesi toplam 14 kez toplanmıştır.
Ve bu toplantılar sonucunda İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Teşkilatı’nın kurulması uygun görülmüştür.
Ancak 1996’da 12. İSEDAK toplantısında kuruluşun adının İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) olarak değiştirilmesi ve üye ülkelerin son kez görüşünün alınması kararlaştırılmıştır.
12.İSEDAK toplantısından sonra üye kuruluşlar taslak statü ile ilgili görüşlerini TSE ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreterliği’ne göndermişlerdir.
24–26 Mart 1998’de Ankara’da 8. Uzmanlar Grubu toplantısı düzenlenmiştir.

Ve bu toplantıda, taslak statü tamamen üye ülkelerin görüşleri ve İslam Konferansı Teşkilatı’nın hukuk kuralları ile TSE’nin uluslararası tecrübeleri çerçevesinde yeniden yazılmış, nihai taslak olarak üye ülkelere sirküle edilmiştir.
Taslak Statü, son olarak 1-4 Kasım 1998 tarihlerinde İstanbul’ da yapılan 14. İSEDAK toplantısının gündeminde yer almış ve toplantıda yapılan görüşmelerden sonra onaylanmıştır.
İslam Ülkeleri Standard’lar ve Metroloji Enstitüsü’nün Statüsü, 4-7 Kasım 1999 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 15. İSEDAK Toplantısında ilk defa üye ülkelerin imzasına açılmış ve statüyü ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştur.
Statüyü Türkiye adına, Türk Heyeti Başkanı T.C. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ imzalamıştır.
Dolayısı ile Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin 1999 yılında statüsünü Türkiye adına imzaladığı, İslam Ülkeleri arasında kurulacak olan İslam Ülkeleri Standard’lar ve Metroloji Enstitüsü Tüzüğünün onaylanması ile ilgili bu kanun tasarısına da doğal olarak, elbette olumlu oy kullanacağız.
Çünkü İslam Ülkeleri Standart’lar ve Metroloji Enstitüsü’nün (SMIIC) merkezinin İstanbul'da olması; İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) çapında yürütülecek standardizasyon ve kalite altyapısı çalışmalarının Türkiye tarafından yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.


Türkiye'nin bu alanlarda bölge ülkelerine ve İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelere, öncülük etmesinin getireceği avantajlar düşünüldüğünde, Enstitü (SMIIC) Tüzüğünün Türkiye Cumhuriyeti tarafından onaylanmasının ülkemize önemli yararlar getireceğine bizler de inanmaktayız.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri…
Netice olarak, İslam Ülkeleri ile münasebetlerimizin her alanda daha da ileri gitmesi, var olan işbirliğinin her zeminde hız kazanması ortak arzumuzdur.

Kan bağımız olan, inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle bugünkü mevcut münasebetlerin yeterli görülmesi elbette mümkün değildir.

Hele hele üç ortak paydaya sahip olduğumuz Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerimizi kafi görmek asla mümkün değildir.

Bu noktada belirtmek isterim ki, Kırımlı aydın Gaspıralı İsmail’in dünyanın değişik coğrafyalarında bulunan Türk Milletinin tek vücut olması özlemi ile veciz sözüyle ifade ettiği dilde, fikirde, işte birlik, en büyük emelimizdir.

Bu manada, hem soydaş ülkelerle, hem inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle, dış siyasette, ekonomide, ticarette, teknolojide ve hatta ortak savunmada işbirliği yapılmasını kaçınılmaz olarak görmekteyiz.


İçinde bulunduğumuz süreçte var olan bütün imkânlarını, zayıf İslam ülkelerini böl, parçala, yönet üzerine kullanan, masum ve mazlum halklar üzerinde terör estiren, ekonomik olarak sömüren küresel emperyal güçlere karşı da bu işbirliğini, hayati derecede bir mecburiyet olarak değerlendirmekteyiz.

Bu bakımdan, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü’nün kuruluşunun ve tüzüğünün onaylanmasının, geç de olsa İslam Ülkeleri arasında atılmış somut bir adım olduğu kanaatindeyiz.

Ancak bu adımın iki ileri bir geri gitmemesi gerekmektedir.

Çünkü biliyoruz ki, büyük umutlarla kurulan İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) kendisinden bekleneni bugün için tam olarak henüz verebilmiş değildir.

Hala bu teşkilatın küresel emperyalist güçlerin etkisinde kaldığı bilinmektedir.

Bu teşkilatın Kıbrıs, Dağlık Karabağ, sözde Ermeni soykırımı ve pek çok konuda olduğu gibi, önemli meselelerde Türkiye’yi ve Türk Cumhuriyetlerini etkin şekilde desteklemediği, destekleyemediği bilinmektedir.

Keza bu gerçeği bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kaç İslam ülkesinin tanıdığı, ya da tanımadığında da bulabiliriz.

Yani sözde değil özde bir işbirliğinin tesisi gerekmektedir.
Yeri gelmişken bu konuda, İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelerin arasındaki ikili münasebetlerin derinlik kazanması, sürdürülebilir, kalıcı ve güçlü hale gelmesi, bunun uluslar arası alanda da hayata geçirilmesi için; Türkiye ve diğer üye ülkelere tarihi sorumluluklar düşmektedir ki, bunun gereğinin geciktirilmeden yapılması lazım gelmektedir.

Sayın Milletvekilleri…
İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü’nün işlerlik kazanması için üye ülkelerden 10’nun bu tüzüğü onaylaması gerekmektedir.

Türkiye Enstitü tüzüğünü onaylayan 10. Ülke olacaktır ki dolayısıyla teorikten fiiliyata adım atılmış olacaktır.

Büyük ihtimalle yüce Meclis bunu onaylayacaktır.

Ancak bu onaydan önce bazı hususları tartışmamız gerekmektedir.

Tasarıya göre İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü’nün ilk üç yıllık masrafları Türk Standartları Enstitüsü tarafından karşılanacaktır.

İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Genel Kurulu aksi yönde bir karar almadıkça da merkezi İstanbul olacaktır.

Şimdi buradan Sayın Bakana sormak istiyorum bu Enstitünün ilk üç yıllık masrafları neden Türk Standartları Enstitüsü tarafından karşılanacaktır, bu bir zorunluluk mudur?
Buna niçin gerek görülmüştür ve bu masrafları karşılama ile hangi çıkarlarımızın teminat altına alınması sağlanmıştır?

Bunların burada Yüce Milletimizin huzurunda mutlaka izah edilmesi lazımdır.

Diğer taraftan daha da önemli bir konu ise bu Enstitü’nün resmi dilleri Arapça, İngilizce ve Fransızcadır.

Tavsiye kararları, standart tasarıları, standartlar, doküman ve yazışmalar ve sair uygulamalar Arapça, İngilizce ve Fransızca dillerinde olacaktır.

Şimdi düşünün Değerli Arkadaşlar Enstitü’nün kuruluşunda Türkiye elini taşın altına koymaktadır.

Ve düşünün ki bu enstitünün merkezi İstanbul olacaktır.

Ama ne hikmetse aynı Enstitünün resmi dilinde Türkçe yoktur.

Bunun içimize sinmesi eğer bizim burada bilemediğimiz başka önemli bir husus yoksa mümkün değildir.

Acaba ilk üç yıllık masrafı Türkiye’ye yükleyenler Türkçeyi neden resmi dillerin dışında tutmuştur?

Masrafın Türkiye’ye yüklenmesi bizim kendi isteğimiz veya üye ülkelerin bir talebi ise, Türkçenin dışarıda tutulması da bizim kendi kabulümüz veya bir dayatmanın sonucu mudur?

Enstitünün ilk üç yıllık faaliyet masrafının Türkiye’ye yüklenmesi, merkezin İstanbul olarak belirlenmesi bir pazarlık sonucu ise, Türkçenin resmi diller dışında tutulması da mı, aynı pazarlığın sonucudur ve bu pazarlık kimler arasında yapılmıştır.

Neden sadece bu üç dil resmi dil olarak kabul edilmiştir ve Neden Enstitünün resmi dilleri arasında Türkçe yoktur?

Üç resmi dil belirlenirken hangi ölçütler esas alınmıştır?

Arapçanın olması tamam, Arap ülkelerinin de bulunmasının bir gereği olarak görülebilir.

İngilizce ve Fransızcanın tercihinde de üye ülkelerin bazılarının resmi dili olması şeklinde bir mazeret ileri sürülebilir.

Yine İngilizcenin yaygın iletişim dili haline geldiği de, geçerli bir mazeret olarak öne sürülebilir.

Ama çok daha az yaygın olan Fransızcanın tercihi, üye ülkelerin bazılarının hala örtülü Fransız sömürgesi olması, bazılarının eski bir sömürge olmasından mıdır acaba?

Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri…
Haklı olarak konuşmaktan şeref ve onur duyduğumuz Güzel Türkçemizin, dünya dili olacağı yönünde süslü beyanat veren, gözyaşı döken Sayın Hükümet üyelerine buradan sesleniyorum.

Bu tasarruf, sizin Türkçenin dünya dili olma konusundaki beyanlarınızda samimi olmadığınızın ispatı mahiyetindedir.

İçerisinde başta Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı bir kuruluşta resmi dilin sadece Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak tespit ve kabul edilmesi ülkemiz açısından bir skandaldır.

Eğer ülkemizin menfaatini düşünüyorsanız, Türkçenin dünya dili olması konusunda samimi iseniz, işte size fırsat.

Bu yanlışı düzeltin ve ondan sonra Meclisin onayına sunun.

Aksi halde bu tasarruf da hükümetinizin kara sayfaları arasında yer alacaktır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yanlışın düzeltilmesini, bu garabetten vazgeçilmesini ısrarla talep ediyoruz.

Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri…
Konumuz standartlar ve metroloji iken, haklı olarak bu konu ile ilgili bazı hususları da yeri gelmişken paylaşmak istiyorum.

Uluslar arası ilişkilerde standart arayan bugünkü AKP Hükümeti acaba Türkiye’de hangi normları, hangi standartları esas almaktadır?

Bugün milyonlarca insanımız açlık, yokluk ve yoksullukla mücadelede adeta ateşten gömlek giymiş vaziyettedir.

2002 yılına kadar devletimizin emekleri ile milletimizin alın teri ile hayata geçirilmiş yüzlerce tesis, fabrika, banka, sigorta şirketi, liman tek tek satılmış, mevcut işsizlere milyonlarca yeni işsizler eklenmiş ve artık çöplükte karın doyuran vatandaşlarımızın görüntüsü kanıksanır hale gelmiştir.

Toplumsal cinnet had safhaya ulaşmış, çocuğunun dershane borcunu ödeyemeyen anne hapse, evladı intihara sürüklenmiş bir Türkiye gerçeğinde yandaş yeni zenginler türetilmiştir.

Sosyal adalette garip gurebaya başka, kendilerine başka standart getiren AKP Hükümetinin, maalesef diğer alanlarda da farklı farklı standartları vardır.

Bu hükümetin ne adalette, ne ekonomide, ne güvenlikte, ne demokraside ne de başka alanlarda belirli ve adil bir standardı maalesef bulunmamaktadır.

Bu hükümet ekonomide, halka başka kendilerine başka standartlar uygulamaktadır:

“Hepimizin sonunda gideceği yer 2 metrelik mezar değil mi?” diyen Başbakanın geçim standardı 1 gemicik, 6–7 tane havuzlu villa, sayısız menkul, banka hesabı, altın ve gayrimenkuldür…




Deniz Feneri davası sanıklarını kollayan, ama terörle mücadele etmiş Silahlı Kuvvetlerin şerefli mensuplarına, binlerce gence eğitim hizmeti veren akademisyenlere cezaevini reva gören bu hükümetin AKP karşıtlarına başka, yandaşlara başka standardı vardır.

Bu hükümetin demokrasi standardı ise, yolsuzluk yapmış, görevi kötüye kullanmış ve yargıda ceza almış AKP’li belediye başkanlarını koltukta tutmak, ama hakkında soruşturma bile açılamamış Adana gibi kendi partisinden olmayan belediye başkanlarını açığa almak şeklindedir.

Madenci vatandaşlarımızın ölümünü “bu işin kaderinde var” diye geçiştiren bu hükümetin başı, Türkiye sınırları içinde binlerce güvenlik görevlisiyle, doktoruyla, hemşiresiyle, trilyonluk tam güvenli makam arabaları ve saltanat uçaklarıyla gezerek AKP’ye yakışır bir standardı uygulamaktadır.

Vatanı için toprağa düşmüş yiğitlere “Kelle” diyen, ama onları katledenlere “sayın” diyen, eşkıyaya engin hoşgörüyü, şehit babasına ve işçilere copu ve buzlu suyu reva gören bu hükümetin şehitlere başka, hak arayan işçilere başka, bölücü hainlere başka standardı vardır.

Karanlık ile aydınlık arasındaki farktan daha keskin farklara sahip böyle standartları savunan ve uygulayan bir hükümetin, Türkiye’nin huzur ve bekasını, toplumsal barışı, onurlu bir dış siyaseti tesis etmesini elbette beklemiyoruz.

Ama beklediğimiz bir şey var; o da bir an önce milletin huzuruna çıkılmasıdır…

Ve bilinmelidir ki korkunun ecele faydası yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ile selamlıyorum.





,